بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيْمِ

İmam-ı Rabbani'nin 46. Mektubunda Hakiki İman Meselesi: Kalbi Saflaşma ve Bedahî Hakikatlerin İdraki

Recep Tanugur Genel
04.12.2025
Özet: Ahmed Sirhindi olarak da bilinen İmam-ı Rabbani'nin Mektubat koleksiyonunun 46. mektubu, tasavvuf felsefesinin en derin konularından birine odaklanır: hakiki imanın mahiyeti ve bu imana ulaşmanın yolu. Seyyid Nakib Şeyh Ferid Buhari'ye yazılan bu mektup, Allah'ın varlığı ve birliği ile Hz. Muhammed'in peygamberliğinin bedahî hakikatler olduğunu savunur, ancak bu hakikatlerin idrakini engelleyen manevî hastalıklara dikkat çeker.
Mektubin Ana Tezi: Bedahî Hakikatler ve Manevî Afetler İmam-ı Rabbani'nin bu mektupta ortaya koyduğu temel görüş oldukça cesurdur: Allah'ın varlığı, birliği ve Hz. Muhammed'in peygamberliği aslında o kadar açık ve bedahî hakikatlerdir ki, mantıkî delillere ihtiyaç duymazlar. Peki o halde neden insanlar bu hakikatleri görmekte zorlanıyor? İmam'a göre mesele, kalpteki manevî hastalıklarda. Bu yaklaşım, döneminin skolastik geleneğine karşı radikal bir duruş sergiler. Geleneksel kelam ilmi Allah'ın varlığını kanıtlamak için aklî deliller geliştirirken, İmam-ı Rabbani bu hakikatlerin zaten açık olduğunu, sorunun delil eksikliğinde değil, kalbin kirlenmiş durumunda olduğunu iddia eder. Safra Hastalığı Metaforu: Güçlü Bir Analoji Mektuptaki en etkileyici unsur, safra hastalığına yakalanan kişinin şekerin tadını anlayamaması örneğidir. Bu metafor üzerinden İmam-ı Rabbani şunu anlatıyor: Tıpkı safralı hastanın şekeri acı bulması gibi, kalbi hastalıklarla dolmuş insan da Allah'ın açık ayetlerini göremez. Bu analoji birkaç yönden dikkate değer: Psikolojik derinlik: Hastalığın sadece fiziksel değil, algıyı da bozduğunu gösterir Tedavi vurgusu: Delil getirmekten çok, hastalığı tedavi etmenin önemini vurgular Umut aşılar: Hastalık geçici bir durumdur, tedavi mümkündür Şaşı Gözle Görme Problemi: İkinci Güçlü Metafor Mektup ayrıca şaşılık sorunu olan kişinin tek olan şeyi iki gördüğü örneğini verir. Bu metafor Allah'ın birliği konusundaki şirk problemini anlatır. Şaşı olan kişi gerçekte tek olan şeyi çift gördüğünde, ona bu durumun yanlış olduğunu delillerle anlatmak ne kadar zordur! Nefis Tezkiyesinin Zorunluluğu İmam-ı Rabbani'ye göre, bu manevî hastalıkların tedavisi "nefis tezkiyesi" ile mümkündür. Kur'an'dan şu ayeti alıntılar: "Nefsi temizleyip arındıran kurtuluşa erdi, onu kötülükle kirleten ise ziyan etti." (Şems 9-10) Bu noktada İmam'ın yaklaşımı tamamen praktiktir. Teorik tartışmalar yerine, ruhî pratiklere, kalbi temizliğe odaklanır. Bu da onun sufî kimliğini yansıtır. Zahiri İman ve Hakiki İman Ayrımı Mektubun belki de en önemli katkısı, iman türleri arasında yaptığı ayrımdır: Zahiri İman: Manevî hastalıklar devam ederken yapılan iman. Bu durumda kişi dilinde iman eder ama kalbi hâlâ şüphelerle doludur. Hakiki İman: Kalbin temizlenmesinden sonra hasıl olan, vicdanî temellere dayanan iman. Bu iman zevalden mahfuzdur. Bu ayrım, İslam inancında imanın sadece dille ikrar meselesi olmadığını, kalbin durumunu da içeren bütüncül bir hal olduğunu vurgular. Eleştirel Değerlendirme Bu yaklaşımın güçlü yönleri: Psikolojik derinlik ve gerçekçilik Pratik çözüm odaklı olması İnsan doğasına dair derin gözlemler Ruhî gelişimi merkeze alması Tartışmalı yönleri: Aklî delilleri ikinci plana atması Sadece tasavvufî yoldan kurtuluş iddiası Farklı düşüncelere kapalı olma riski Sonuç İmam-ı Rabbani'nin 46. mektubu, İslam düşünce tarihinde dînî hakikatlerin epistemolojisi konusunda özgün bir yaklaşım sergiler. Ona göre sorun bilgi eksikliğinde değil, kalbin durumundadır. Bu yaklaşım günümüzde de dikkate değerdir çünkü modern insanın yaşadığı manevî krizlerde salt bilgilendirme yetersiz kalmakta, daha derin bir dönüşüme ihtiyaç duyulmaktadır.
10 görüntülenme 0 beğeni